Yöneticilik koltuğunda yıllarını harcamıştı ama ekibi, ne kadar çabalarsa çabalasın, onu duymuyor, anlamıyor, hatta bazen yanlış anlıyordu. Proje toplantılarında coşkuyla hedefleri anlatıyor, görevleri dağıtıyor, yol haritasını çiziyordu. Ama ertesi gün? Yarım kalmış sunumlar, gecikmiş raporlar, asık suratlı çalışanlar... Sesi biraz yükselse birileri alınıyor, sabırla tekrar tekrar anlatmaya çalışsa da içten içe tükeniyordu.
“Bu kadarını da anlamalılar artık,” diye geçiriyordu içinden. Ama anlamıyorlardı.
“Enerjimi anlatmaya değil, iş yapmaya harcamalıyım,” diyerek kendi üzerine daha fazla yük alıyor, yorgunluğu katlanıyordu. Zihninde dönüp duran o cümle, bir gün dilinden dökülüverdi:
“Etrafımda aptallar var.”
Bu sözü söylediğinde yanında İsveçli eğitmen ve iletişim uzmanı Thomas Erikson vardı. Erikson, bu öfkeli feryadı bir soruyla karşıladı: “Gerçekten de bazı insanlar diğerlerinden daha mı ‘aptal,’ yoksa asıl mesele onları anlayamamak mı?”
Bu soru, yıllarca sürecek bir araştırmanın, gözlemin ve analizin kapısını araladı.
Bu çalışmanın sonunda Erikson bir kitap yazdı. Bu kitapta insan davranışlarını dört farklı renk üzerinden anlatan model geliştirdi:
- Kırmızı: Sonuç odaklı, kararlı, rekabetçi; kontrolü ele alır ve hızlı hareket eder.
- Sarı: Enerjik, iyimser, konuşkan; bağ kurmaktan beslenir.
- Yeşil: Sakin, sabırlı, takım oyuncusu; uyum ve öngörülebilirliği önemser.
- Mavi: Detaycı, analitik, kuralcı ve titizdir.
Erikson’a göre, bu dört renk, bir liderin karşısındaki kişiyi tanıması ve ona göre iletişim kurması için bir pusulaydı. Çünkü...İnsanlar farklıydı ve farklı değerlere sahip bu insanları, aynı şekilde yönetmeye çalışmak başarı değil; çatışma getiriyordu.
“Kırmızı” için kararlılık ve netlik her şeyden önemlidir. Engelleri hedefe kitlenerek aşar. Verimsizlik ve kontrol kaybı onları çabucak sinirlendirir.
“Sarı” ise insan ilişkileriyle parlar; bağ kurma konusunda ustadır ancak reddedilmekten korkar. Göz ardı edilir veya aşırı eleştirilirlerse içine kapanabilir ve dağılabilirler.
“Yeşil” içinse huzur ve istikrar vazgeçilmezdir. Bu yüzden bazı zamanlar konfor alanının dışına çıkıp kendini geliştirme cesaretini gösteremezler.
“Mavi” için başarı, detaylarda gizlidir. İnce eleyip sık dokur, her adımı planlar. Aceleye getirilirse fazla eleştirel ya da içine kapanık olabilirler.
Bir lider, bu farkları göremezse, ekibiyle arasında köprüler değil, duvarlar örülür.
İnsan ilişkilerinde iki kere iki dört etmez. Bazen üç eder, bazen beş... Duygular, geçmişler, korkular, beklentiler... Formül değil, empati ister.
Thomas Erikson’un “Etrafım Aptallarla Çevrili” adlı kitabı, bilimsel bir manifesto değil belki, ama karmaşık bir konuyu yalın, anlaşılır ve herkesin hayatına dokunabilecek bir halde sunuyor. Milyonların bu kitaba kulak vermesinin sırrı, bilgiyi “hap” gibi sunabilmesinde yatıyor. Kitap, şu gerçeği fısıldıyor:
Liderlik, bir koltukta oturmak değil, kalbe dokunma sanatıdır.
Ne kadar bildiğin değil ne kadar anlayabildiğindir farkı yaratan…
Bu yüzden insanlara liderlik etmenin yolu, onların dilini öğrenmekten geçer. Onları anlamak, renklerini görmek, seslerini duymak... İşte o zaman, etraftaki “aptallar” en büyük hazine haline gelir.