‘Back To City’ koleksiyonunun yaratım süreci nasıl başladı? Şehir temasını nasıl moda diline dönüştürdünüz?
ROBİN YAYLA: ‘Back to City’ koleksiyonu, şehirlerin ikonik figürlerinden aklımda ve ruhumda kalanlarla şekillendi. Seyahatlerimde gördüğüm mimari yapılar, simgeler ve şehirlerin bana hissettirdikleri zamanla zihnimde birikmeye başladı. Bu figürlerle hem şehirleri hem de o şehirlerde yaşanmış anıları ve duyguları yansıtmak istedim.
Bu işbirliği fikri nasıl ortaya çıktı? İki farklı yaratıcı bakış açısı, sanat ve moda bu projede nasıl dengelendi?
SARA SARAR: Markamız 80 yıllık köklü moda mirasını geleceğe taşımak her zaman önceliğimiz oldu. Bu süreçte yeniliklere açık olmak ve sanatla modayı buluşturmak bizim için çok değerli. Robin Yayla ile gerçekleştirdiğimiz kapsül koleksiyonlar tam da bu vizyonun bir yansıması. Robin’in özgün tasarımları ve markamızın zamansız çizgileri bir araya gelerek geçmişin zenginliğini ve modern dinamikleri harmanlayan güçlü ve renkli koleksiyonlar ortaya çıkıyor. İş birliğimiz ile modanın kıyafetlerle sınırlı kalmadığını aynı zamanda bir ifade biçimi olduğunu ve sanatla olan bağını güçlendirmeyi amaçlıyoruz.

R.Y.: ‘Back To City’ koleksiyonu marka ile birlikte çalıştığımız beşinci koleksiyon… Hazırladığımız koleksiyonlar aracılığı ile sanat ve modanın sınırlarını zorlayarak, zamansız ve yenilikçi bir estetik yaratma fırsatı buluyoruz. Sarar’ın geçmişten gelen değerleri ile benim özgün ve dinamik tasarım anlayışımın birleşimi, şehirlerin ruhunu ve enerjisini modaya taşımamı sağladı. Yeni koleksiyonumuz ile moda dünyasında yeni bir soluk ve sanatın evrenselliği ile bireyselliğin buluştuğu bir alan oluşturmayı umuyorum.
Koleksiyonda şehir yaşamını temsil eden hangi detaylar öne çıkıyor?
R.Y.: Bu koleksiyonda şehir yaşamının dinamizmini, kaosunu, ritmini ve aynı zamanda insanlarla kurduğu bağı yansıtan figürler öne çıkıyor. Örneğin Londra’nın ikonik kırmızı otobüsleri sadece bir ulaşım aracı değil, şehrin hafızasında yer etmiş hareketli bir sembol. Amsterdam’ın su kenarındaki renkli evleri, sakinliğin ve çeşitliliğin görsel bir ifadesi. İstanbul Boğaz Köprüsü hem kıtaları hem kültürleri birleştiren bir bağ… Barselona’nın kuş bakışı planı ise karmaşanın içindeki düzeni anlatıyor.
Her bir figür aslında o şehirde yaşarken hissettiğim bir anı, bir enerji ya da bir gözlemden doğdu. Şehirlerin mimarisi kadar sokaklardaki yaşam, insanların hareketi, o hızlı ama anlamlı akış koleksiyonun temelini oluşturdu. Amacım, bu figürlerle hem şehirleri göstermek hem de o şehirlerde yaşamanın nasıl hissettirdiğini de yansıtmak oldu.
Renk paleti ve desen seçimlerinde hangi şehirlerden ilham aldınız?
R.Y.: Koleksiyonda bej, ekru, siyah, lacivert, yeşil ve kırmızı tonları öne çıkıyor. Bu renkler hem detaylarda hem de ürünlerin tamamında yer alarak, her parçaya görsel bir denge ve karakter katıyor.
Şehirlerden ilham alırken, her birinin mimarisi, enerjisi ve atmosferi bu renklerle örtüşen bir görsel hafıza oluşturuyor. Amsterdam, Londra, İstanbul, Lizbon, Düsseldorf ve Barselona gibi şehirler, koleksiyonun hem desenlerini hem de duygusunu besleyen ana kaynaklarımdan oldu.

Modern şehirli kadın ve erkeği bu koleksiyonda nasıl tanımlıyorsunuz?
S.S.: Günümüz şehir yaşamı hızlı, yoğun ve çok katmanlı. Biz de bu dinamizme uyum sağlayabilen, rahatlıkla şıklığı buluşturan bir koleksiyon ortaya çıkardık. Back To City, şehrin gürültüsünde kendi sesini bulabilen, şıklığıyla fark yaratan modern kadın ve erkek gardıroplarında renkli ve iddialı parçalara yer veriyor.
Koleksiyonun üretim sürecinde sizi en çok zorlayan şey neydi?
S.S.: Bu koleksiyon, hem tasarım hem de teknik açıdan oldukça kapsamlı bir projeydi. Farklı baskı teknikleri, özel nakış uygulamaları, aksesuar detayları ve tasarımların astar yüzeylerine kadar devam eden illüstrasyonlar koleksiyona büyük bir derinlik kattı. Ancak bu çeşitlilik, aynı zamanda tasarımsal bütünlüğü sağlamak adına dikkatli bir denge gerektirdi. Farklı kumaşlar ve üretim tekniklerini tek bir yaratıcı dil altında toplamak, estetik kadar teknik açıdan da titiz bir süreçti. Amacımız, her parçada bu bütünlüğü hissettirmekti. Ancak tüm bu zorluklara rağmen, koleksiyonun sonunda ortaya çıkan işi görmek gerçekten paha biçilemez. Her parçada emeğin, sanatın ve detaylara verilen önemin izini görmek bizim için büyük bir gurur kaynağı oldu.
Moda ve şehir kültürü sizce birbirini nasıl besliyor?
S.S.: Moda ve şehir kültürü aslında birbirinden beslenen, birbirini dönüştüren iki güçlü alan. Şehir hayatı; temposu, sosyal yapısı ve gündelik ritmiyle modayı şekillendirirken, moda da bu yaşama adapte olmanın ve kendini ifade etmenin bir yolu haline geliyor.
Günümüzde casual şıklık dediğimiz rahat ama özenli giyim anlayışı, tam da bu şehirli yaşamın bir yansıması. İnsanlar kıyafetlerden estetik bir duruş beklemenin de ötesinde konfor ve işlevsellik de bekliyorlar. Biz de bu değişimi yakından gözlemleyerek, modayı bir yaşam tarzı olarak görüyor ve müşterilerimize ulaşmanın en doğal yolunun onların hayatına temas eden tasarımlar sunmaktan geçtiğine inanıyoruz.
Türk moda sahnesinde bu tür işbirliklerin önemi sizce nedir?
S.S.: Bu tür iş birlikleri, Türk moda sahnesine sadece taze bir soluk getirmekle kalmıyor, aynı zamanda farklı disiplinleri bir araya getirerek yaratıcı bir sinerji oluşturuyor. Sanat ve modanın buluştuğu her proje, hem markalar hem de tasarımcılar için yeni bir ifade alanı açıyor.
Robin Yayla gibi uluslararası başarı elde etmiş genç ve vizyoner bir sanatçıyla çalışmak, bizim köklü geçmişimizle çağdaş sanatı bir araya getirme arzumuzun güçlü bir yansıması. Bu birliktelikler sayesinde hem yerel hem de global ölçekte daha ses getiren, daha fazla insana dokunan işler ortaya çıkıyor. Türk modasının çeşitliliğini, enerjisini ve potansiyelini ortaya koymak için sanat ve modanın birleştiği iş birliklerini son derece değerli buluyoruz.
Back To City’yi tek bir cümleyle anlatmanız gerekse, bu cümle ne olurdu?
S.S.: Şehirlerle kurduğumuz bağı yeniden hatırlatan bir yolculuk…