Michael Patrick King’in açıklamasıyla bir devrin sonu geldi: And Just Like That’in üçüncü sezonla birlikte final yapacağı kesinleşti. Dizi bir süredir hem anlatı olarak, hem de biz izleyicilerle kurduğu bağda bir arayış içindeydi. Bu, Carrie ve arkadaşlarına ilk vedamız değil.
Sex and the City finalini 20’li yaşlarımda, benim gibi dizinin sıkı takipçisi birçok kadınla birlikte soğuk bir kış akşamı East Village’daki bir partide izlemiştim. Tütüler, Manolo’lar, plastik kadehler… O gece sadece bir diziye değil, bize eşlik eden bir döneme de veda ediyorduk.
Ama yeniden kavuşmamız tez oldu: 2008’de Sex and the City: The Movie ile yeniden buluştuk. Carrie ve Big’in düğün planları, Samantha’nın Los Angeles’ta sıkışmış hayatı, Miranda’nın ihaneti affetmeye çalışması ve Charlotte’ın anne oluşuyla hayranlara tanıdık ama değişmeye başlayan bir dünya sunuldu. Film, bir “mutlu son” gibi hissettirdi bir süreliğine. İki yıl sonra gelen Sex and the City 2 ise aynı büyüyü taşıyamadı. Karakterler bu kez Abu Dhabi’deydi; lüks ve nostalji iç içeydi ama film tam bir hayal kırıklığıydı. O filmle birlikte hikayeye buruk bir şekilde nokta konduğunu düşünmüştük. Gelin görün ki yine öyle olmadı. Filmler büyük ölçüde fiyasko olsa da, yapım ekibi ve SJP’dan güzel bir haber geldi: And Just Like That! Yeniden kavuşacaktık.
Başka bir Carrie
Sex and the City, yalnızca bir dizi değildi. 2000’lerin başında, kadınlar için bir yol arkadaşıydı. Devam dizisi duyurulduğunda, işte bu yüzden heyecan büyüktü. Ama yıllar sonra karşımıza çıkan And Just Like That artık başka bir dünyanın yükünü taşıyordu.
Dizi, tanıdık seslerle başlasa da ilk bölümde Big’in kaybıyla tonu değişti. Miranda’nın evliliği çökerken, Charlotte annelik mücadelesine girdi, Carrie ise yalnızlığıyla baş başa kaldı. En büyük eksik ise Samantha’ydı. Onun yokluğu, dizinin dinamiğini ciddi biçimde sarstı.
Woke kuşağını temsil eden yeni karakterler içeriğe derinlik katamadı. Che Diaz, Nya, Jackie, Lisa… Yazıldıkları amacı taşıyamadılar. Miranda tanınmaz hâle geldi. Charlotte’ın ailesindeki meseleler seyirciyi yordu. Aidan’ın Carrie’ye “beni beş yıl bekle” demesiyle de izleyici “bu ne şimdi?” diye sordu.
İkinci sezonda Carrie için bir içsel dönüşüm anlatısı kuruldu. Duncan ile kurduğu entelektüel bağ, ilk kez bir erkeğin değil, kendi merkezinde duran Carrie’yi gösterdi. Son bölümdeki Lincoln Center sahnesi ise belki de Carrie’nin anlatısının iplerini eline aldığı andı.
Ve böylece… Carrie, romanını neredeyse tamamladıysa, belki de artık anlatacaklarını anlattı.
Elinden geleni yaptı
Geçtiğimiz günlerde dizinin yaratıcısı Michael Patrick King, finali yazarken artık hikayeyi sonlandırmak gerektiğini hissettiğini söylediği metni, Instagram’daki hesabında paylaşması ile bir devrin sonu geldi. Bölüm sayısının artırılması da bu vedayı biraz daha dolu kılmak içindi. Sarah Jessica Parker’ın Carrie’ye vedası bir slideshow’la geldi. Dizi uzun zamandır inişli çıkışlı bir çizgide ilerliyor evet ama son iki bölüm şahsen bana biraz umut vermişti. Carrie romanını neredeyse tamamladıysa, belki de artık anlatacaklarını anlattı.
Üç sezon boyunca diziyi sinirle de merakla da izleyenler vardı. Ama çoğumuz, bir zamanlar özenerek baktığımız kadınların yeniden karşımıza çıkması umuduyla bekledik. Flörtleriyle, gardroplarıyla, ikonik cümleleriyle ve yakınlık kurma ihtimalimizle… Belki de en çok, yaş alan kadınların da merkezde olabileceği bir hikaye aradık.
Stilize dünyasına, abartılı tavırlara rızamız en baştan vardı, bunlar zaten DNA’sının bir parçasıydı. Ama And Just Like That... Hiçbir zaman o ilk dört kadının kaldırıma vuran ayak seslerini, Manhattan fonundaki o unutulmaz sohbeti geri getirmedi, getiremezdi. Belki de mesele tam olarak buydu: Ne onlar eskisi gibiydi, ne biz. Friends’le aynı dönemde, sosyal medyanın ve politik doğruculuğun henüz hayatımıza girmediği bir zamanda tanışmıştık onlarla. O dünyaya duyduğumuz özlemle ekrana döndüklerinde aynı tadı bulamayışımız kaçınılmazdı. Bu yüzden belki de en baştan beklentimiz fazlaydı.
Yine de o dostluk duygusu, her şeye rağmen bir şekilde kendini korudu. Eksikti, değişmişti ama tamamen kaybolmamıştı. Eğer gerçekten bir veda vakti geldiyse, elimizde kalan da tam olarak bu: Tanıdık ama eksik olan samimi döneme dair bir özlem. Bu hikayeye son bir kez tanıklık etmek isteyenler için final bölümü, 14 Ağustos’ta HBO Max’te.