Hayatta öyle anlar vardır ki sanki dünya üzerinize yıkılmış gibi hissedersiniz. Telefonlar susar, kapıyı çalan yoktur. Sırtını dayadıklarınızın yerinde yeller eser. Size “en iyi arkadaşım” diyenler ortadan kaybolmuştur. Kaptanı olduğunuz gemi dalgalı bir denizde, simsiyah bir gecede tek başınadır adeta. Kalbiniz sıkışır, gözlerinizden yaşlar dökülür. Sanki bir daha hiç ayağa kalkamayacak gibi hissedersiniz. Yalnızlığın en derinden hissedildiği, tek başına kalınan anlar… İşte tam da orasıdır mucizelerin kendini gösterdiği yer…
Tarihin yönünü değiştiren Steve Jobs, Nikola Tesla ve Albert Einstein gibi isimler, en derin yaratıcılıklarını yalnızlık anlarında bulmuştur. Steve Jobs 1997 yılında Apple için hazırlattığı ‘Think Different’ (Farklı Düşün) reklam kampanyasının manifestosunda şöyle der:
“Delilere, uyumsuzlara, asi ruhlara, sorun çıkaranlara… Dünyayı farklı görenlere… Onlar kuralları sevmezler. Statükoyu sorgularlar. Onları yüceltebilir ya da kötüleyebilirsin, ama asla görmezden gelemezsin. Çünkü onlar değişimi, dönüşümü yaratanlardır.”
Yalnızlık, insanın en derin korkularından biridir. Çünkü insan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Kabul görmek, ait olmak, onaylanmak ister. Kalabalıkların arasında kaybolmayı sürünün dışına çıkmaya tercih eder. Bazen yanlış olduğunu bile bile çoğunluğun izinden gider. Amerikalı psikolog Solomon Asch’in ünlü deneyinde, katılımcıların %75’i doğru cevabı bilmelerine rağmen, grubun yanlış cevabına uyum sağlamıştır. Çünkü, yalnız kalmak, insan zihni için bir tehdit algısıdır. Topluluğun dışında durmak, insanın varoluşuna dair bir risktir.
Çoğunluğa uymak insana kendini güvende hissettirir; konforludur. Ancak gelişimin önündeki en büyük engeldir. Ezberlerin bozulduğu, yapay zekânın insanların yerini almaya başladığı bir çağda yaşıyoruz. Görevleri eksiksiz yerine getirmek artık kimseyi bir adım öne taşımıyor. Taklit eden değil, düşünen, sorgulayan ve değer katan insanlar fark yaratıyor. Zirveye çıkanlar, sürüden ayrılabilenler oluyor. Bu yüzden artık sürüden ayrılmak, konfor alanının dışına çıkmak, yalnız yürümeye cesaret etmek gerekiyor.
Dünyanın en zengin iş insanlarından biri olan Warren Buffett, yıllardır yatırım için basit bir formül söyler: “Herkes alırken sat, herkes satarken al.” Bu sadece bir yatırım stratejisi değil, kalabalığın yönüne kapılmadan kendi yolunu çizebilme cesaretidir. Formül basittir ancak zor olan uygulamadır. Çünkü kalabalığın tersine gitmek, ‘ya ben yanılıyorsam’ korkusuyla yüzleşmeyi gerektirir. Kazanç ve başarı tam da orada ortaya çıkar. Sürüden ayrılanı kurt kapar sözünün kulaklarımıza daha çocukken fısıldandığı bir dünyada bu elbette kolay değildir. Sürüye uymamak, bağımsız bir düşünme biçimi geliştirmeyi gerektirir.
Hayat amacıma, kendi değerlerime uygun mu hareket ediyorum?
İdeal geleceğim için doğru bir adım mı atıyorum?
Bu soruları kendine sorabilen, öz saygısı yüksek, sarsılmaz bir inançla hareket eden kişi yalnızlığı kabullenebilir. Mucizelerin kendini gösterdiği yer olduğunu bilir. En zor kararın arkasından “İçim rahat, kendi bildiğimi yaptım” diyebilmelidir insan. Yardım çağrısına arkadaşlarının, dostlarının kulak tıkamasına; etrafta hiç kimse kalmadığında yaratıcıyla, evrenle, hayatla konuşmaya alışmalıdır.
Kendinden daha büyük bir amaca hizmet etmeyi hedef haline getirmelidir.
Kendiyle barışmalı; sessiz geceleri günlüklerle dertleşmeye, kendini gerçekleştirebilmeye adamalıdır.
Her daim hazır olmalıdır işini geride bırakmaya, istifa etmeye… Her an başını alıp gidebilecek kadar cesur; yenilgiye uğradığında, kandırıldığında, arkadan vurulduğunda yeniden ayağa kalkabilecek kadar dayanıklı olmalıdır…
Yalnızlığa alışmalıdır insan… Zirveye çıkmanın, farklı ve başarılı olmanın, değer yaratmanın bedelidir bu.