Kariyer yolculuğunu unvanlardan çok değerleriyle örtüşen kararlarla tanımlayan bir yönetici ile ‘Kahve Sohbeti’ndeyiz bu hafta. Sektörde kadın olarak zaman zaman görünmez yüklerle karşılaşsa da empati ile analitiği birleştiren tarzıyla bu işin üstesinden layığıyla gelen bir isim Brown-Forman Türkiye & CIS Genel Müdürü Nuray Ersözlü Pakkan… Profesyonel enerjisini özel hayattaki huzurdan, özel hayattaki dengesini ise işteki tatminden alan bir yaklaşımla iş ve özel yaşamı birbirinden ayırmak yerine aynı bütünün iki tamamlayıcısı olarak görüyor. Biz de bu yaklaşımla yöneltiyoruz sorularımızı ve önce ‘iş’ ile başlıyoruz sohbete…
Sadece rakamların değil tüketiciyle kurduğunuz bağın oldukça önemli olduğu bir sektördesiniz. Bu anlamda hangi hikayelerde buluştunuz tüketiciyle?
Tüketiciyle kurduğumuz ilişki, rakamlardan çok daha değerli. Brown-Forman olarak, global çapta yürüttüğümüz prestijli projeleri Türkiye’deki kültürel değerlerle uyumlu hale getirmeye özen gösteriyoruz. Markalarımızın duruşunu, yerel bağlamla doğal bir uyum içinde sunmak önceliğimiz. Örneğin, Kentucky Derby gibi uluslararası etkinliklerimizi, Türkiye’nin tarihî ve kültürel önemi yüksek Gazi Koşusu üzerinden yeniden yorumladık. Böylece hem globaldeki premium imajımızı koruyor hem de yerel kültüre duyarlı bir deneyim sunuyoruz.
Bizim için ürün deneyimi yalnızca tadımla sınırlı değil; koku, renk ve dokunuş gibi üç temel duyuya hitap ediyoruz. Yani tüketiciye bir üründen öte, bir hissi, bir deneyimi sunmak istiyoruz.
Mesela… Ne yapıyorsunuz bu anlamda?
Markalarımızın hikayelerini, üretim süreçlerinden kalite anlayışına, sorumlu tüketimden deneyimsel etkinliklere kadar farklı alanlarda paylaşıyoruz. Tadım seansları, eğitim programları ve etkinliklerimizle tüketiciye sadece ürün değil, markamızın değerlerini ve hikayesini aktarmayı amaçlıyoruz. Bu süreçte iletişim dilimizde samimiyet, saygı ve aidiyet duygusu ön planda. Etkinliklerimizi sadece görünürlük amaçlı değil, uzun vadeli bir kültürel bağ ve güven oluşturma fırsatı olarak kurguluyoruz.
Kârlılık muhakkak nihai hedef markalar için fakat bunun dışında odak noktalarınız neler?
Kârlılık elbette önemli; ancak Brown-Forman Türkiye olarak vizyonumuzu yalnızca finansal göstergelerle sınırlamıyoruz. Sürdürülebilirlik, kapsayıcılık ve topluma değer katmak bizim için en az kârlılık kadar öncelikli. Amacımız sadece bugünü yönetmek değil, geleceği de sorumlu bir şekilde şekillendirmek.
Yılı kapatmak üzereyiz. Marka olarak nasıl bir yıl geçirdiğinizi sormadan da olmaz tabi?
Bu yıl Türkiye operasyonu olarak hem istikrarlı hem de stratejik bir büyüme sergiledik. Bütün ekonomik ve jeopolitik dalgalanmalara rağmen, operasyonel çevikliğimiz ve yerel içgörülerimiz sayesinde hem ciromuzu hem de sürdürülebilir katkımızı artırdık. Özellikle premium segmentteki ürünlerimiz hem finansallarımıza hem de marka değerine anlamlı bir katkı sağlıyor.
Türkiye, Brown-Forman’ın global vizyonunda nasıl bir stratejik öneme sahip peki?
Türkiye, sadece öncelikli bir pazar değil, aynı zamanda büyüme vizyonunun temel taşlarından biri. Ülke olarak, global ölçekte en büyük 10 pazar arasında yer alıyoruz ve bu konumumuzu, sürdürülebilir yatırımlar ve inovatif yaklaşımlarla güçlendirmeyi hedefliyoruz.
Biraz da sektörün kadınlara yaklaşımına değinmek isterim. Kadınları ne ölçüde kucaklıyor bu sektör? Sizin bu anlamda farklı deneyimleriniz oldu mu?
Sektör, geçmişe kıyasla kadınlara çok daha fazla alan açıyor. Bununla birlikte hala alınacak yol var. Kadınlar konusunda sistemsel ve bilinçsiz önyargılar zaman zaman görünmez engeller yaratabiliyor. Bazı dönemlerde “kendini kanıtlama” baskısının erkek meslektaşlarımıza göre daha fazla olduğunu gözlemledim. “Bu masada mutlaka kendimi kanıtlamalıyım” düşüncesi toplumun da bize öğrettiği bir refleks sanırım. Bu da beni daha dirençli, daha hazırlıklı ve daha net biri yaptı aslında.
Fakat biz Brown-Forman Türkiye olarak kapsayıcılığı ve eşit fırsatları öncelikli bir değer olarak benimsiyoruz. Bizim vizyonumuz, yalnızca işyerinde kadınları desteklemekle sınırlı değil; sektörün kültürel dönüşümüne de katkı sağlamak.
Peki, bir kadın olarak siz bu sektörde nasıl bir fark yarattığınızı düşünüyorsunuz?
Bence kadın bakış açısının en büyük ve doğal güçlerinden biri empatiyle analitiği birleştirebilmek. Ben de ekip yönetiminde bu dengeyi hep korumaya çalışıyorum; hem sonuçlara hem de insanların sürece nasıl hislerle dahil olduğuna odaklanmaya özen gösteriyorum. Fark yaratmak benim için sadece rakamlarla değil, insanların potansiyeline alan açabilmekle ilgili çünkü…
Bir zirveniz var mı; olmak ulaşmak istediğiniz bir yer?
Bence bu sorunun cevabı tecrübeyle ve yaşla; yani zamanla değişiyor. Belki eskiden buna çok net iki kelimelik bir cevap verebilirdim ama artık ‘zirve’yi tek bir pozisyon ya da unvan olarak görmüyorum. Asıl zirve, yaptığın işin arkasında durabildiğin, değerlerinle çelişmeden karar alabildiğin bir noktada olmak… Pozisyonlar ya da unvanlar geçici, insanların aklında ve kalbinde bıraktığınız iz ise kalıcı oluyor.
Denge kelimesi bazen yanıltıcı oluyor
İş-yaşam dengesi diye bir tabir var, sıklıkla duyduğumuz. Siz bu alanları gerçekten ayırabiliyor musunuz? Ya da bu alan gerçekten birbirinden ayrı düşünülebilir mi?
Denge kelimesi bazen yanıltıcı ve hatta zorlayıcı olabiliyor çünkü hayatın iki tarafını keskin bir şekilde ayırmak pek mümkün değil, en azından benim için değil. Tek bir insanım ve ne beynimi, ne de kalbimi “Burası işe, burası özel yaşama ait” diye keskin çizgilerle bölemiyorum.
İşimi çok seviyorum ama aynı zamanda ailemin, arkadaşlarımın ve hobilerimin hayatımdaki yeri tartışılmaz. İki alanın birbirini beslediğine inanıyorum: İşteki enerjim ve performansım özel hayatımdaki denge ve huzurla, özel hayatımdaki huzurumsa işteki performansım ve tatminimle doğru orantılı bence.
Özel bir hobiniz var mı? Ne yapmaktan hoşlanırsınız?
Özellikle futbol, voleybol ve Formula 1 takip etmekten inanılmaz keyif alıyorum. Son yıllarda ise ailemle yelken öğrenmeye merak sardık ve geçtiğimiz yaz ilk defa ailece denize açılma fırsatı bulduk. Teknede olmak, iş temposundan uzaklaşmak ve sevdiklerimle birlikte daha sade bir yaşam deneyimlemek bana büyük keyif veriyor. Yelken hem bedensel hem de zihinsel olarak yenilenmemi sağlıyor ve kısa sürede hayatımda özel bir yer edindi.
Kaçış alanlarınız neler? Durup nefes almak istediğinizde ne yaparsınız?
Bazen kahvemi alır sessiz bir köşede okurum, bazen uzun uzun müzik dinlerim, bazen ormanda yürüyüş yaparım, bazen lego yapmak ya da spor yapmak gibi yalnızca o anda kalmamı sağlayacak bir şeylerle uğraşırım, bazen de güzel bir sohbet ararım. Bunların hepsi aslında sizin de sorunuzda söylediğiniz gibi bana nefes aldıran, beni günlük düşüncelerden ve telaşlardan uzaklaştıran alanlar.